İstanbul Sözleşmesi ‘ne Dair Akademik Değerlendirme

Akademisyen Hukukçu Ali Osman Karaoglu, kendi Twitter hesabından akademik çalışma alanı olan Uluslararası Hukuk bağlamında, son günlerde Türkiye’de önemli ölçüde tartışmaya açılan İstanbul Sözleşmesi ‘ni değerlendirdi. 

Uluslararası sözleşmelerin geçerlilik durumları, ülkelerin iç hukuku konusunda bağlayıcılığı ve uygulamadaki durumları da aktaran Karaoğlu’nun yazının orjinaline ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.

Twitter Bilgiseli aşağıdaki gibidir: 

1. Güne #pinargultekin cinayeti ile uyandık. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bir flood yapayım dedim. Popüler olduğu için değil çalışma alanım uluslararası hukuk olduğu için bazı hususları aktarmak istiyorum. En azından tartışmalara bilgisel bir temel olur. RT ederseniz sevinirim.

2. İstanbul sözleşmesinin içeriği büyük oranda 6284 sayılı kanun, diğer BM (ör. CEDAW) ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde korunmaktadır. Opuz/Türkiye kararı zaten sözleşmenin yapılmasındaki asıl temellerden birini oluşturmaktadır.

3. Bu hukuki araçlar içerisinde belki de en zayıf uygulanan İstanbul Sözleşmesi’dir. Zira başvuru mekanizmaları açısından diğerleri Mahkeme vb. araçlara sahip. Türk Mahkemeleri doğrudan uygulamadığı için İstanbul Sözleşmesi’ne asıl uygulama/işlerlik kazandıran 6284 sayılı kanundur.

AYM Kararlarında İstanbul Sözleşmesi Hükme Esas Alınmamıştır

4. Nitekim AYM kararlarında da İstanbul Sözleşmesi hiç hükme esas alınmamıştır. Bu anlamda ECHR, ICCPR, CEDAW veya bu sözleşmelerin yorumu ile yetkilendirilmiş kurumların kararları asıl dikkate alınan enstrümanlardır. İstanbul Sözleşmesi uygulamada sandığımız kadar etkin değil.

5. Toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik ve yönelim zaten İstanbul Sözleşmesi bağlamında uygulanan şeyler değil ki. İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddet konusunda (o da tam uygulanırsa) ancak etkin olabilir. Bu kavramlar daha çok ayrımcılık yasağı ve özel hayat ile ilgilidir.

6. Bu anlamda 1982 Anayasasının ayrımcılık yasağını düzenleyen hükmünde yer alan “ve benzeri nedenlerle” ibaresi AYM tarafından yukarıdaki kavramları kapsayacak şekilde yorumlanmaktadır. AYM bu kavramları AİHM kararlarına atıfla uygulamaktadır. İstanbul Sözleşmesine değil.

7. Bu anlamda taraf olunan insan hakları sözleşmelerinin tamamının sağladığı koruma dikkate alınmalıdır. Salt bir sözleşme her şeye yetmez veya her şeyi ortadan kaldırmaz. Uygulama meselesi ise hepsinde ortak bir sorun olabilir. Bu başka bir mevzu. İstanbul Sözleşmesine özgü değil.

8. Uluslararası insan hakları sözleşmeleri diğer andlaşmalara nazaran daha çok iç hukuku dönüştürücü etkiye sahiptir. Bunun izleri zaman zaman yapılan Anayasa değişiklikleri veya çeşitli kanunlarda görülebilir. Bu anlamda kümülatif bir sistemden bahsetmek mümkün.

9. Eskiden uluslararası sözleşmelerden kimsenin haberi yoktu. Şimdi iletişim çağı sayesinde onlardan da çıkarılan uyum yasalarından da herkes haberdar. Ancak uluslararası sözleşmeler iç hukuk metinleri gibi üretilmediğinden tartışılması da iç hukuk metniymiş gibi yapılmamalıdır.

Uluslararası Sözleşmeler Bağlayıcı Metinlerdir

10. Uluslararası sözleşmeler bağlayıcı metinlerdir. Elbette taraf olmak da çekilmek de mümkün. Ancak devletin uluslararası alanda zor durumda kalmasının önüne baştan geçilebilir. Bunun için sözleşme yapım süreçlerine daha aktif katılmalı sözleşmenin muhtemel etkileri analiz edilmeli.

11. Uluslararası sözleşmeler için de taraf olma süreçlerinde tıpkı kanun komisyonları gibi uzman komisyonlar kurulabilir. Hukuk, politika, sosyoloji vb alanlardan uzmanlar. Eğer ülkenin bir çekincesi veya yorum bildirisi varsa başta konur. Veya muhtemel etkiler analiz edilir.

12. İstanbul Sözleşmesi ‘nden çekilmek, diğer bahsettiğim ulusal ve uluslararası mevzuat yürürlükte kaldığı sürece, çok büyük bir etki yaratmaz. Kalmak da, doğrudan uygulanmadığı sürece, yine büyük etki yaratmaz. İnsan hakları hukuku diğer metinler ve araçlar ile birlikte düşünülmeli.

13. Ancak Türkiye’nin daveti ile İstanbul’da imzalanan, ilk imzacısının Türkiye olduğu bir sözleşmeden çekilmek elbette şok etkisi yaratabilir. İlla bir aksiyon alınmak isteniyorsa bir yorum bildirisi ile tartışılan maddelerin Türkiye tarafından nasıl anlaşıldığı anlatılabilir.

14. Tabi yorum bildirisi diğer taraflarca çekince gibi algılanıp itiraz edilebilir. Zira sözleşme bahsi geçen maddelerde çekinceye izin vermiyor. Ama bunun mücadelesini vermek, sözleşmeden çekilmenin mücadelesini vermekten daha kolay. Velev ki ayrıldı. Diğer sözleşmeler var zaten.

Uluslararası Sözleşmeler Sanıldığı Kadar Etkili Değil

15. Uluslararası sözleşmeler iç hukukta hayata geçirilmediği sürece sandığınız kadar etkiye sahip değil. Bu anlamda karşı çıkanların İstanbul Sözleşmesi ’nden ziyade 6284 sayılı kanuna itiraz etmesi gerekmez mi? Neye karşı çıkacağınızı aslında sosyal medya belirliyor. Gerçekçi değil.

16. Uluslararası sözleşmelerinin körü körüne savunulması da onlara körü körüne karşı çıkılması da benzer şeyler. Almanya gibi devletler çok uzun tartışma ve süreçler neticesinde bu tür sözleşmelere taraf oluyor. Her yönünü etraflıca inceliyor. Artık bu işlere de ihtimam lazım.

17. Elbette her şey toplumda tartışılabilir. Ama Twitter mahkemesi bir şeyleri yapmada da yıkmada da mahir. Bakılır, analiz edilir, uygunsa, gerekliyse sözleşmeye taraf olunur veya sözleşmeden çıkılır. Mesele işlerimizi derinlikli yapmak. İmza değil yapım süreçlerinde de etkin olmak.

18. İstanbul Sözleşmesi bağlamında eleştirilen hususlar aynı zamanda sosyolojik meseleler. Sözleşme kalktığı anda bu tartışmalar sona ermeyecek. Konu kapanmayacak. Mevzu salt hukuki değil. Bu nedenle protesto edenler yarın başka öbür gün başka metinleri protesto etmeye devam edecek.

19. Örneğin, ABD bölgesel bir insan hakları rejimine dahil değil. Ancak bahsi geçen tartışmaların tamamına sahip. Zira asıl etkili olan iç hukuktur. Bununla gerekli etki ve korumayı sağlarsınız. Uluslararası sözleşmeler tamamlayıcı ve ancak çatışma olursa üstün ve dönüştürücüdür.

20. Ezcümle yukarıda sözü edilen kavramlar ile hesaplaşmak esasen insan hakları hukukunu oluşturan metinlerin tamamı ile hesaplaşmak anlamına gelmektedir. Bu da mümkün değil. Zaten karşı çıkanlar da daha neler varmış deyip 40 yıllık sözleşmelere de karşı çıkmaya başladı. Sonu yok.

21. Türkiye’nin insan hakları ve uluslararası hukuka entegrasyonu 200 yıllık macera. Bu saatten sonra bu işler ile hesaplaşmak da bir 200 yıl alır. Hukuk metinlerini oluştururken de yıkarken de toplumun tümünü dikkate almak ve etkisini hesap etmek gerekir. Sosyal medya toplumu değil.

İstanbul Sözleşmesi Günah Keçisi Seçildi

22. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi aslında İslam ve İnsan hakları tartışmasında seçilen bir günah keçisi. Halbuki yüzlerce sözleşme yıllardır uygulanıyor. Bir taş atıldı kuyuya çıkarılamıyor. İç hukukta 6284’le ilgili eksik ve olumsuz uygulama varsa düzeltmek yeterli diye düşünüyorum.

23. Zaten asıl uygulanan 6284 sayılı kanunda toplumsal cinsiyet veya cinsel yönelim kavramları da geçmiyor. Bu kavramlar hiç atıf yapılmayan İstanbul Sözleşmesinde atıl olarak duruyor sadece. Hani uygulansa ve müthiş bir etki gösterse anlaşılır da öyle bir şey de yok.

24. Söylenecek, konuşacak çok mevzu var. Sosyal medyadaki linç kültürü ve bağnazlık nedeniyle her tür meseleye siyasi gibi açıklama yapmaktan kaçınırım. Ancak konu özel akademik çalışma alanım olunca böyle bir şeyler yazmak içimden geldi. Kalın sağlıcakla.

25. Kadına şiddet meselesi ile diğer meseleleri ayırt etmekte başarılı olamadık. Hepsini paket halinde tartışıyoruz. Çünkü birileri “şunu da” diyor onu da katıyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Kadına Şiddet ile ilgilidir. Diğer katalog halinde kavramlar ayrımcılık yasağı ile ilgili.

26. Bu açıdan sözleşmenin Explanatory Report’una bakarsanız LGBT haklarının ayrımcılık açısından “cinsel yönelim” kavramının içerisinde sayıldığını görürsünüz. Bu çok normal. Zira AYM ve AİHM Kararları da zaten bu tür bir ayrımcılık yapılmasının yasak olduğunu söylüyor. Malum zaten.

Ayrımcılık Yasağına Herkes Tabidir

27. Ayrımcılık yasağına herkes tabidir. Yani bu anlamda kadına da erkeğe de LGBT bireye de cinsiyetinden dolayı ayrımcılık yaparsanız ayrımcılık yasağını ihlal etmiş olursunuz. Cinsiyet aynı zamanda özel hayata saygı ve hatta maddi manevi bütünlüğü gerçekleştirme hakkı kapsamındadır.

28. AİHM eşcinsel evliliklerin hukuken tanınmasını henüz takdir marjı kapsamında sayıp devletin takdirine bırakıyor. Ama bu da ileride değişebilir. Zira AYM de AİHM de dinamik bir toplumsal ahlak anlayışını kabul ediyor. Bu da genelde serbesti üzerine kurulu. Özel hayat çünkü.

29. Yine bu konuların tamamında da İstanbul Sözleşmesi ‘nin adı geçmiyor. Sözleşme yeni olduğu için yıllarca zaten uygulanan kavramları sözleşmeye de eklediler. Diğerleri eski olduğu için metinde yok. Yoksa onların da yorum ve uygulamasında aynen var olan kavramlar.

30. Bu nedenle “ben sözleşmeye bakıyorum böyle bir şey görüyorum veya göremiyorum” ya da “böyle anlıyorum” gibi bir yorum olamaz. Uluslararası hukuk böyle twit okur gibi sözleşme okumamak için var zaten. Her sözleşme kendini yorumlayan mekanizmalar kurmuş onlara bakılmalı öncelikle.

31. İstanbul Sözleşmesi veya 6284’e karşı çıkanların “teklifi ne” yani yerine ne koymayı öneriyorlar. Bunların kalkması ile tartıştıkları kavramların ortadan kalkacağını sanıyorlarsa yanıldıklarını izah ettik. Yerine ne koyacağız?

32. Şunu kabul etmek gerekir ki Türkiye’de dindar kesimler 28.şubat dönemi hariç insan hakları hukuku çalışmadı. Çalışan da bilinen konuları çalıştı. Şimdi az çalıştıkları bir alanda yani “insan hakları hukuku” alanında bir hesaplaşmaya girişilmek isteniyor ki bu pek mümkün değil.

33. Türkiye’de insan hakları ve kültürel rölativizm bağlamında yazılan tek “hukuk tezi” de @esradgursel’e (Esra Demir Gürsel) ait. İslam ve insan hakları açısından yazılan birkaç çalışmanın ise tamamı ilahiyatçılara ait ve “insan hakları hukuku” şeklinde nitelendirilmesi mümkün olmayan eserler.

İnsan Hakları Hukuku’nun en çok ilerlediği dönem 1987-2012

34. Türkiye 1950’den bu yana Avrupa İnsan Hakları sisteminin bir parçası. Binlerce karar çıktı. Yüzlerce mevzuat bu yönde değişti. İnsan hakları hukuku alanında en çok ilerlemenin kaydedildiği dönem 1987-2012 arasıdır. Bütün bu külliyatı bilen İstanbul Sözleşmesi ‘ne karşı çıkamaz.

35. İnsan hakları elbette kendine özgü bir retorik ve ahlak bilgisi ile birlikte düşünülmeli. İstanbul Sözleşmesi ‘nden çekilirsek özgüven aşılanan kitleler zor süreçlerle kabul edilmiş tüm sözleşmeleri tek tek hedef gösterecek ve bunun sonu insan hakları hukukunun yıkıma uğraması…

36. Çünkü İstanbul Sözleşmesi bitse CEDAW, o bitse ICCPR, o bitse AİHS. Türkiye’deki insan hakları hukukunun geldiği noktayı eleştirebilirsiniz. Ama daha iyisini getiremeyecekseniz bir şeyleri kaldırmak ve varsın boş kalsın demek çare değil. Orası mutlaka dolar. Boş kalmaz.

37. Türkiye böyle bir ülke. 1800’lerden beri Avrupa’nın bir parçası. Elbette batı ve batılı değerler tartışılabilir. Ama Türkiye aslında insan hakları teorisine çok şey katabilir. İstanbul Sözleşmesi Türkiye’nin öncülüğünde imzalanmıştır. Başka metinlere de öncülük edebilir.

38. Türkiye haricindeki İİT ülkelerinin insan hakları hukukuna bir katkısı yok. İddia ettikleri kültürel rölativizm sadece göstermelik. Ortada herhangi bir bölgesel uygulama veya bağlayıcı sözleşme yok. Oysa Afrika ve Latin Amerika iyi kötü bunu başardı. İİT bu anlamda en başarısızı.

39. Ortaya konan Kahire beyannamesi gibi metinler Evrensel Bildirge özentisi. Mahkeme yok. Sözleşme yok. IPHRC herhangi bir denetim veya üretimde bulunmuyor. Bağlayıcı karar alma yetkisi de yok. Araştırma kurumu. Ama ne kadar araştırma yaptığı da tartışılır.

40. Çok uzattığımın farkındayım. Konu çok ama çok uzun. Bir yerde kesmek lazım. Burda kesmiş olayım. Kıymet verip okuduğunuz için teşekkür ederim.

41. Dinler elbette İnsan Hakları ile bazı noktalarda çatışır. Bu durumda ya birinden birini tercih edersiniz, ya ikisinden birini reddedersiniz veya birini diğerine uydurursunuz. Bu üçünün de hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar arasında örnekleri mevcut. Ancak bu tamamen başka konu.

Kaynak: Twitter

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir