Akademik yolsuzluk öyküleri

Şimdi diyeceksiniz ki, ülkede bunca yolsuzluk varken akademik yolsuzluklara ne yapılabilir? Haklısınız. Zaten çok büyük cezalar verilmesinin, insanların akademik yaşamlarının sonlandırılmasının doğru olduğu kanısında değilim ben de. Ancak hiçbir şey yapılmadıkça da akademik alan kirleniyor, akademi akademi olmaktan çıkıyor ve gerçekten “aksi kanıtlanmadıkça her akademisyen suçludur” noktasına geliyoruz.

“her hafta en az iki akademik yolsuzluk örneği elime ulaşırdı”

Yıllardır akademik yolsuzluklar üzerine yazarım. Hatta sadece yazmakla kalmayıp, yapılan akademik yolsuzlukları ortaya çıkartmaya, yapılmasını engellemeye çalışırım. Elbette benim dışımda da gerek kişisel gerekse kurumsal olarak bu konuda emek verenler var. Ancak tüm çabalara karşın bırakın yolsuzlukların engellenmesini, ivmesi bile düşürülemiyor. Hiç abartmıyorum, her hafta en az iki akademik yolsuzluk örneği elime ulaşırdı. Elbette bunda konuya ilgi gösterdiğim için karşılaştıkları yolsuzluklar konusunda ne yapmaları gerektiğini danışmaya gelenler de önemli yer tutardı ama olsun, örnekler çoğalmaya devam ederdi ve sorunun sanılanın çok ötesinde olduğunu görürdüm. Öyle ki, son zamanlarda bu konuda yaptığım sunumlarda kullandığım son saydam (slayt) “Aksi kanıtlanmadıkça her akademisyen suçludur” şeklindeydi.

Artık akademiden uzağım ama yolsuzluklarla karşılaşmaktan yine de kurtulamadım. Aşağıda sadece son birkaç ay içerisinde karşılaştığım olgular var. Akademik yolsuzluk derken, bilimsel bir çalışmanın başlangıcından son aşama olarak yayınlanmasına kadar geçen süre içerisindeki etik dışı davranışları kastediyorum. Kavramla ilgili ayrıntılı bilgi için başka bir yazımı (1) önerebilirim.

Neyse ben örneklere geçeyim: Geçenlerde eski bir asistanım ziyaretime geldi. Kendisinin o yıllardan beri kemik kırıklarının tedavisinde kullanılacak bir çivi üzerinde çalıştığını biliyordum. “Ne oldu?” diye sorduğumda, çalışmaları bitirdiğini ancak bir gün bir televizyonun ana haber bülteninde kendisine danışmanlık yapan bir hocasının çivisinin mucidi olarak demeç verdiğini gördüğünü söyledi.  Hatta patentini bile almış! İnanamadım, süreci başından beri bilmesem, abartıyor diyebilirdim. Açıkça çalışması çalınmış, hatta başkası mülkiyetine (patent) bile geçirmiş. Üstelik bunu yapan hocalarından bir tanesi! Tipik bir hırsızlık. Konu mahkemedeymiş, gerekirse tanıklık yapabileceğimi söyledim.

Başka bir üniversiteden yeni emekli olmuş bir profesör arkadaşım var. Emekli olmadan önce elinde bulunan irili ufaklı çalışmaları tamamladığını, etik kurul onaylarını aldığını, verileri topladığını ve yayınlamaya başladığını biliyorum. Bir kısmının yayınlanması da doğal olarak emeklilik dönemine kalmıştı. Uzmanlık alanlarımız aynı olduğu için araştırmalarını benimle de tartışır, görüşümü alırdı. Yani çalışmaların tüm aşamalarına tanık olduğumu söyleyebilirim. Yaklaşık bir ay önce elinde bir makaleyle yanıma geldi, yaptığı araştırmalardan biri olduğunu gördüm ancak yazarlar arasında ismi yoktu! Kendisi emekli olunca, daha önce çalıştığı bölümdekiler verilerini alıp yayınlamışlar! Üstelik tüm çalışmayı bizzat yapan arkadaşımken, ki bunun belgeleri var, üstelik etik kurul onayında esas araştırmacı olarak kendisi görünürken ismini yazmadan! Yine bir hırsızlık vakası.

Bu hırsızlığı yapanlardan birisi dikkatimi çekti, akademik yaşama yeni başlamış. Tıpta uzmanlık eğitimini (doktoraya denk sayılıyor) yaklaşık yirmi yıl önce tamamlamıştı. Gecikmeyle de olsa enerjisini takdir ettiğimi söyleyebilirim. Yayınlarına bakarken yenilerde sunduğu bir bildiri dikkatimi çekti: yirmi yıl önceki tezini sunuyordu, veriler bütünüyle aynıydı, yani çalışmanın üzerine yeni bir şey eklenmemişti. Ancak çalışmayı yapanlar arasında yeni girdiği fakültedeki genç bir hoca ve onun eşi de vardı. Yaşlarını hesapladığımda hoca ve eşinin çalışma yapıldığı sırada ortaokul öğrencisi olmaları gerektiğini gördüm. Hani birisi yıllar sonra dosyalarına baksa “vay be, ortaokul öğrencisiyken doktora düzeyindeki bir çalışmaya katkıda bulunabiliyorlarmış” diyecektir. Açık bir yanıltmaca, tipik bir ‘kıyak yazarlık’ örneği.

Şu anda üniversitede çalışan bir profesör arkadaşım, jüri üyesi olarak kendisine gelen bir doçentlik dosyasında şüphelendiği bir makaleyi gösterdi. Olgu (hasta) sayıları gerek o bölümden daha önce yayınlanan benzer çalışmalara, gerekse Türkiye ölçeğine göre oldukça yüksekti. Basit ama resmi olmayan bir soruşturmayla olguların uydurma olduğunu gördük. Arkadaşım gerekli yerlere başvurdu. Tipik bir uydurmaca, ‘masa başı üretim’ örneği.

Bir fakülte dergisi editörü bir arkadaşımın yönlendirmesiyle başka bir üniversiteden doktor öğretim görevlisi genç bir akademisyenle görüştüm. Alanlarımız birbirinden çok uzak. Bana kendisinin bir makalesiyle, başka bir dergide yayınlanan makaleyi gösterdi. Sonuç bölümü neredeyse birebir kopyalanmıştı. Komik olan, her iki yazının konularının farklı olmasıydı! Evet, bilim evrenseldir ama bu kadar da değil. Kendisine yapması gerekenler konusunda önerilerde bulundum. Benim de dağarcığıma tipik bir aşırma (intihal) örneği daha eklenmiş oldu.

Bunlar sadece son dönemde tanık olduklarım; üstelik akademi dışında olmama karşın. İçinde olsam kim bilir nelerle karşılaşacağım?

Anlattığım bu olaylarla ilgili ne olur? Şimdiye kadar olan deneyimlerim ya hiçbir şey olmayacağı ya da küçük uyarılarla konunun geçiştirileceğini düşündürüyor. Şimdi diyeceksiniz ki, ülkede bunca yolsuzluk varken akademik yolsuzluklara ne yapılabilir? Haklısınız. Zaten çok büyük cezalar verilmesinin, insanların akademik yaşamlarının sonlandırılmasının doğru olduğu kanısında değilim ben de. Ancak hiçbir şey yapılmadıkça da akademik alan kirleniyor, akademi akademi olmaktan çıkıyor ve gerçekten “aksi kanıtlanmadıkça her akademisyen suçludur” noktasına geliyoruz. Genç akademisyenler doğrunun ne olduğunu göremiyor. Ceza vererek de sorunun çözülmeyeceğini düşünüyorum ama suç yok sayılmasa, yolsuzluk yapanlar sadece ayıplansa, örneğin yemekte yanına oturmaktan kaçınılsa, bir süre yanından uzaklaşılsa bile bu sorun çözülebilir. Yani bakış açısının değişmesi gerekiyor. Size öyle isimler verebilirim ki tanınan, saygın; ama önlerine gelen yolsuzluk dosyalarına gözlerini kapatmış. Bugün kendisine göz yumulanlar, yarın kendileri göz yumanlar oluyor. Böyle düşününce, bugün göz yumanların geçmişinde ne vardı merak ediyorum?

İşte size temizlenmesi gereken bir alan daha.

(1)https://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12397/4550

Kaynak: Gazete Manifesto

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir