Göç Anlaşmaları Mülteci Metalaşmasına Nasıl Yol Açıyor?

Çeviri : AHMET DOGAN

Araştırmacı Gerasimos Tsourapas, Mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülkelerin “sözleşme” eğilimine aşırı yüklenmesi mültecilerin korunmasında ciddi etkileri olan ekonomik rant kaynağı olarak muamele etmeye teşvik ettiğini yazdı.

Etiyopyalılar ve mülteciler için 100.000 iş fırsatı oluşturmayı hedefleyen 500 milyon dolarlık bir program – zorla göçten en çok etkilenen devletlere ekonomik destek sağlayan uluslararası toplumun en son örneği olarak kabul edildi. Son birkaç yılda, benzer “göç anlaşmaları” Ürdün ve Lübnan ile müzakere edildi. En ünlüsü, belki de Mart 2016 A.B. – Türkiye “anlaşması”. Ekonomik rahatlamada 6 milyar Euro (6.8 milyar dolar) karşılığında Avrupa’ya düzensiz göçün akışını durdurdu. Ayrıca son zamanlarda resmi bir Türk Anlaşması çağrısı da yapıldı.

Zorla yerinden edilme yönetimi için yeni bir model olarak tasarlanan bu tür programlar, yerinden edilmiş kişilerin ev sahibi devlet iş piyasasına entegrasyonunu destekleyerek kırılmış bir mülteci sistemini dönüştürmenin yolları olarak sunulmaktadır. Örneğin, 1.7 milyar dolarlık Ürdün Kompaktı “Suriyeli mülteci krizini bir kalkınma fırsatına dönüştürmeyi” amaçlıyordu. Bu tür bir “kazan-kazan” anlaşması “bugün dünyanın en önemli ekonomik deneylerinden biri” olarak nitelendirildi. Benzer şekilde, Dünya Bankası Lübnan için “[Suriyeli mülteci krizi] krizi yeni fırsatlara dönüştürme” sözü verdi. Etiyopya İş Sözleşmesi ile ilgili olarak da benzer ifadeler ortaya koydu.

Batılı Devletler Mülteci Konusunda Duyarsız

Batılı devletler, mülteci topluluklarına ev sahipliği yapma konusunda daha az alıcı görünüyorlar ve zorla yerinden edilme yönetimini küresel güneye yaptırmayı tercih ediyorlar. Öyleyse neden göç anlaşmalarının çoğalması endişe kaynağı olmalı? Basitçe söylemek gerekirse, bu tür düzenlemeler mültecilere emtia muamelesi yapılmasını teşvik etmektedir. Ev sahibi devletlere, yerinden edilmiş nüfusları bir kaynak olarak – ya da daha uygun olarak bir ekonomik “rant” kaynağı olarak görme yetkisi veriyorlar.

Politik ekonomide, rant, üretim maliyeti olmadığında fazla ödemelere karşılık gelir. Orta Doğu’daki bazı devletler, “gelirli devletler” olarak kabul edilir, çünkü ulusal gelirlerinin önemli bir kısmını, kiralar biçiminde, yani petrol satışı yoluyla, yabancı kaynaklardan elde ederler. Göç anlaşmaları zorla yerinden edilmiş nüfusları yeni bir rant kaynağına dönüştürüyor. Mültecilere ev sahipliği yapmaya devam etmeleri karşılığında birinci iltica devletlerine ev sahipliği yapacak ekonomik teşviklerin sağlanması, “mülteci kiralayıcı devletler” oluşturulması için zemin hazırlamaktadır.

Araştırma Ev Sahibi Devletlerin Göç Anlaşmalarına Verdiği Yanıtlara Dayanıyor

Suriye mülteci krizinin politikasına yönelik araştırmam, ev sahibi devletlerin göç anlaşmalarına verdiği yanıtlara odaklanıyor ve maddi kazanç konusundaki konumlarını artırma girişimlerinde yükselen bir eğilim olduğunu belirliyor. Hükümetler, özellikle küresel kuzeydeki sanayileşmiş ülkelerle müzakerelerinde dış politika gündeminde mültecileri istihdam etmeye başlıyor. Ekonomik fırsatlar, mültecilerin özgüvenleri ve ev sahibi ülkelerin kalkınma planlarına entegrasyonu konusundaki yeni söylemlerin altında ortak sorumluluk ve insan hakları koruma dili yok oluyor.

Enstrümantal, gelişim merkezli bir strateji benimsemenin etkileri nelerdir? Bu politikayı yapmanın (göze çarpan) ahlaki etkilerini bir kenara bıraksak bile, üç kayda değer sorun ortaya çıkıyor.

Birinci olarak, bu ekonomik yardım biçiminin, tanım gereği, ev sahibi bir devletin mülteci nüfusuna yönelik muamelelerine dayanması nedeniyle göç anlaşmaları, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası bağışçılara bağımlı olmaları için yeni yollar yaratmaktadır. Uluslararası yardım koşulları ile birlikte ortaya çıkıyor. Örneğin, Ürdün’de, anlaşmış olan politika yapıcıların Suriyeli mülteciler için 200.000 istihdam fırsatı sunması bekleniyor. 2017 ortalarında, yavaş ekonomik büyüme nedeniyle, sadece 60.000 çalışma izni verilmişti.

Ürdün ve uluslararası bağışçılar arasındaki artan gerilim, Ürdün Çalışma Bakanlığı’nın daha fazla izin verilmiş gibi görünmesi için her bir Suriyeli’ye birden fazla çalışma izni vermesine neden oldu. Aynı zamanda, yetkililer, çoğu istikrarsız koşullarda yaşayan ve geçmişte Mısırlı mültecilere istihdam sağlamak için sürmekte olan mücadelelerde, kaldıraçlı ve geçmişte siyasi kaldıraç olarak kullanılan, düşük vasıflı Mısırlı göçmenleri taciz etmeye, hapsetmeye ve sınır dışı etmeye başladı. Batılı bağışçıların mültecilerin ve ev sahibi toplulukların ihtiyaçlarını dengeleme konusundaki hırslarına rağmen, koşulluluk şartları önemli zorluklar getiriyor.

Ev Sahibi Ülkeler Mülteci Üzerinden Şantaj Yapıyor

İkinci olarak, mülteci topluluklarının metalaşması, dış fonları çekmek amacıyla ev sahibi devlet politikalarını çarpıtıyor. Birkaç ay önce, Uganda’nın mülteci yerleşimlerinde sahte isimler yaratarak ve milyonlarca doları yardımla doyurarak mülteci sayılarını şişirdiği haberi geldi. Ürdün’de mülteci kampları inşa etme kararının Suriye’deki yerinden edilmiş nüfusu potansiyel uluslararası bağışçılara görünür hale getirmesi amaçlandı. Yaklaşan devletlerin çöküşünün anlatılarına, devletlerin ekonomik yardım için uluslararası çağrılarına ev sahipliği yapma aciliyeti verilmesi amaçlanmaktadır.

Ürdün Kralı Abdullah, 2016’da ‘‘ İşsizlik havai uçuyor. Sağlık sektörümüz doymuş. Okullarımız gerçekten zor zamanlardan geçiyor. Son derece zor, son derece zor. Ürdünlüler… buraya kadar geldiler. Üstelik, artık dayanamıyoruz ”diye açıklamalarda bulundu. Lübnanlı yetkililer de benzer duyguları dile getirdiler. Her ülke zorluklarla karşı karşıya kalsa da, bağışçılardan daha fazla para almak için abartmaya ihtiyaç duyuyorlar. Bu tür alarmcı anlatıların mültecilere yönelik toplumsal tutumlar üzerindeki etkileri, ırkçı tepkileri teşvik etme riski taşıyor.

En uç mülteci metalaşması, ev sahibi devletlerin zorlayıcı göç diplomasisine katılmalarına izin vermesi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’a 2016’da “Her zaman Yunanistan ve Bulgaristan’a kapı açabiliriz ve mültecileri otobüse koyabiliriz” diyerek yaptığı açıklama.

“Peki bir anlaşma yapmazsanız, mülteci’lerle nasıl başa çıkacaksınız? Mültecileri öldürerek mi? ”

Son olarak, dış politikanın ötesinde, göçmen anlaşmalarının çoğalması, yerel aktörler de fayda sağlamaya çalıştıkları için, mülteci rantı arama davranışını yurt içinde teşvik ediyor gibi görünmektedir. Ocak 2015’te Lübnan, 15 yaşından büyük tüm Suriyeli mültecilerin, Lübnan devletine yıllık 200 dolarlık bir yenileme ücreti ödemesinin beklendiğini açıkladı. “Bu ülkedeki Suriyeli mültecilerin yüzde 70’inin yoksulluk sınırının altına düştüğü için aşırı miktarda”. BMMYK’ya kayıtlı olmayanların bir Lübnan vatandaşının “sponsorluğunu” sağlamaları ve bir sömürü sürecini teşvik etmeleri istendi. Bir mülteci, “Sponsorlar bundan bir iş çıkarıyor” dedi. “Bir kişiye 1.000 dolara kadar sponsorluk satıyorlar. Potansiyel sponsorlar, yeni gelenlere sponsorluk satmak için Suriye sınırında veya havaalanında beklemektedir. ”

Mültecinin metalaştırılmasının tehlikelerini belirlemek, özellikle yönetme görevi üstlendikleri mültecilerin orantısız payı göz önüne alındığında, küresel güneydeki ev sahibi devletlerin ahlaki bir kınanması değildir. Daha ziyade, bu “göç anlaşmaları” nı mülteci yükü paylaşım problemleri için her derde deva olarak gören Batılı politika belirleyiciler için bir uyarı niteliğindedir. Mültecilerin korunmasına ilişkin uluslararası işbirliğinin yankılarına, özellikle de mülteci kira arayışı davranışını teşvik etme konusundaki zihniyetinde üzerine ciddi düşünmek gerekmektedir.

Mülteci rantçılarının ortaya çıkması, çok taraflı işbirliğinin gelecekteki tehlikeli küresel göç yönetişimi durumunun kanıtlarından sadece birini gösteriyor. Ürdünlü bir politika yapıcısının Ürdün’ün Suriye’deki mülteci krizini yönetmesine bağlı kalması üzerine, “A.B.’ye şantaj yapmalıydık. Türkiye’nin yaptığı gibi. ” söylediği cümle herşeyi açıkça ortaya koyuyor.

Kaynak:Gerasimos Tsourapas Refugees Deeply,

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir